22 Eylül 2017 Cuma

Depozitosuz Hayatlar



Benim çocukluğumda aldığımız hemen hemen herşey depozitoluydu. Litrelik kolayı depozitolu şişede alırdık, içip bitirdikten sonra eğer mevsim yaz ise buzdolabında soğuk su bulundurmak için kullanılırdı, atmazdık. Yenisini alacağımız zaman da boşunu götürürdük dolusunu alırdık. Yoğurt bile açık yoğurttu, elimizde emaye kapları alıp bakkala giderdik. Bakkal amcamız mandradan gelme kocaman tepsi yoğurdundan özel kürek gibi kaşığı ile doldurur, üstüne de ya sarı saman kağıt ya da şeffaf naylon koyar verirdi . Üstüne de tembihlerdi “aman dikkat et dökme” diye. Sahi ya eskiden bakkal amcalarımız vardı...

Eskiden herşeyi biriktirirdik, tutumluyduk. Cikletten çıkan araba resimlerini bile saklardık, güzel oyunlar bulup oynardık onlarla. Beygir güçlerini, motor hacimlerini kıyaslardık. Kullanmadığımız eski giysiler eskiciye verilir evde leğen, mandal olarak değer kazanıp geri gelirdi. Küçülmüş kazaklarımız sökülür, ipleri birleştirilip tekrar yeni kazaklar örülürdü.  Hayatımız depozitoluydu özetle, bizden sonraki hayatlara depozitomuzu aktarırdık, dedelerinden/ninelerinden, annelerinden/babalarından  aldıkları hayatın depozitosunu kendi çocuklarına aktarırdı insanlar.

Şimdi ise hayatımız depozitosuz. Bugünü kullandık bitti, çöpe atıp, yeni günün paketini açıyoruz. Hiç boşunu getirmeden hep dolusunu götürüyoruz. Bizi içine çeken tüketim girdabına dalıp kendimizden geçiyoruz. Kredi kartlarımız var artık, cebimizde deste deste para olmasına ne gerek var. Alıyoruz, hatta elimizdeki bitmeden atıp yenisini alıyoruz, yediklerimizden, içtiklerimizden etrafımıza çöp dağları örerken aslında ruhsal atıklarımızdan da bir duvar örüyoruz. Çocuklarımıza içi boş, tüketmeye alışmış bir hayat bırakıyoruz...