Benim
çocukluğumda aldığımız hemen hemen herşey depozitoluydu. Litrelik
kolayı depozitolu şişede alırdık, içip bitirdikten sonra eğer mevsim yaz
ise buzdolabında soğuk su bulundurmak için kullanılırdı, atmazdık.
Yenisini alacağımız zaman da boşunu götürürdük dolusunu alırdık. Yoğurt
bile açık yoğurttu, elimizde emaye kapları alıp bakkala giderdik. Bakkal
amcamız mandradan gelme kocaman tepsi yoğurdundan özel kürek gibi
kaşığı ile doldurur, üstüne de ya sarı saman kağıt ya da şeffaf naylon
koyar verirdi . Üstüne de tembihlerdi “aman dikkat et dökme” diye. Sahi
ya eskiden bakkal amcalarımız vardı...
Eskiden
herşeyi biriktirirdik, tutumluyduk. Cikletten çıkan araba resimlerini
bile saklardık, güzel oyunlar bulup oynardık onlarla. Beygir güçlerini,
motor hacimlerini kıyaslardık. Kullanmadığımız eski giysiler eskiciye
verilir evde leğen, mandal olarak değer kazanıp geri gelirdi. Küçülmüş
kazaklarımız sökülür, ipleri birleştirilip tekrar yeni kazaklar
örülürdü. Hayatımız depozitoluydu özetle, bizden sonraki hayatlara
depozitomuzu aktarırdık, dedelerinden/ninelerinden,
annelerinden/babalarından aldıkları hayatın depozitosunu kendi
çocuklarına aktarırdı insanlar.
Şimdi
ise hayatımız depozitosuz. Bugünü kullandık bitti, çöpe atıp, yeni
günün paketini açıyoruz. Hiç boşunu getirmeden hep dolusunu götürüyoruz.
Bizi içine çeken tüketim girdabına dalıp kendimizden geçiyoruz. Kredi
kartlarımız var artık, cebimizde deste deste para olmasına ne gerek var.
Alıyoruz, hatta elimizdeki bitmeden atıp yenisini alıyoruz,
yediklerimizden, içtiklerimizden etrafımıza çöp dağları örerken aslında
ruhsal atıklarımızdan da bir duvar örüyoruz. Çocuklarımıza içi boş,
tüketmeye alışmış bir hayat bırakıyoruz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder